Çocukluk oyunlarımızdan biri olan kulaktan kulağa oyununu hiç oynadınız mı? Eminim ki hepiniz bir kere de olsa oynamışsınızdır. Arkadaşımızın kulağına söylediğimiz bir cümlenin birkaç kişiden geçtikten sonra gelmiş olduğu hal hepimizi şaşırtmış ve eğlendirmiştir. Peki insanlar bilgi birikimini sadece sözlü iletişim üzerinden aktarmaya çalışsaydı, dünyada yazı hiç keşfedilmemiş olsaydı, sizce o sözler bugüne kadar nasıl gelirdi? Belki de Napolyon “para, para, para” dememiştir de Ajda Pekkan’ın şarkısında söylediği gibi “palavra, palavra, palavra” demiştir kim bilir!
İnsanlar düşünebilen ve düşündüklerini dil yoluyla aktarabilen canlılardır. Dil dört beceriden oluşur: Konuşma, dinleme, yazma ve okuma. İnsanlar bu 4 beceriyi kullanarak birbirleriyle etkileşim kurabilir, düşüncelerini ve duygularını aktarabilir. İşte biz buna iletişim diyoruz. İnsanlar hayatlarını iletişim yoluyla sürdürür; ihtiyaçlarını sözlü, yazılı veya davranışlarıyla belli edebilir. Örneğin karnı aç bir bebek ağlayarak ihtiyacını anlatmaya çalışır, anlatamadıysa da ağlamaya devam eder. İnsanların yaşam boyu ihtiyaçlarından biri de anlaşılmaktır. Anlaşılmak herkes için aynı önemi teşkil etmiyor olabilir fakat anlaşılmadan yaşanmış bir hayat gerçekten hayat mıdır? Sözlü iletişim anlaşılmak konusunda yetersiz kalabilir, çünkü her insan düşüncelerini aktarırken tam olarak düşündüklerini söyleyemeyebilir. Bazen kelimeler buna izin vermez bazen de duygularımız yaşadığımız olayı ele vermek istemediğinden her düşünceyi olduğu gibi rahatlıkla ortaya koyamayabilir. Bazen de düşündüklerimizi iyi bir şekilde ifade etmişizdir fakat iletişimin muhatabı doğru bir şekilde algılayamamış olabilir. Bu yüzden yazı biz ve bizim gibiler için bir kurtuluş yolu olabilir.
Yazı, keşfedilmeden önce insanlar birbirleriyle sözlü iletişim kuruyordu. Fakat her söylenilen ve her yapılan işin çıktısını akılda tutarak kaydetmek insanların zorlandığı bir konuydu. Bu yüzden duvarlara, kil tabletlere resimler ve şekiller çizerek akılda tutmaya çalışıyorlardı. Böylece insanlar bilgilerini kaydetme ve düşüncelerini aktarma ihtiyacına karşılık olarak yazıyı ortaya çıkarmıştır diyebiliriz. Resimlerle anlatımın veya yazının bulunmasıyla kil tabletlere aktarılan deneyimlerin, bilgilerin günümüze kadar ulaşabilmesi, bize insanlık tarihi adına birçok yorum yapabilmemize olanak sağlayabiliyor ve daha çok bilgi sahibi olabiliyoruz. Fakat sadece sözlü iletişimin bulunduğu ilk çağlar; varsayım ve düşünceden öteye gidemiyor.
Yazı günümüzde birçok şekilde var oluyor. Kimi insanlar dünyanın geleceğini şekillendirecek bilgileri insanlığa aktarırken, kimi insanlar ise duygu ve düşüncelerini var etmek ve onlara tutunmak için düşüncelerini yazıya geçiriyorlar. Bu çıktıkların hepsine biz yazılı içerik diyoruz. Aslında farkında olmadan hepimiz gün içerisinde birden fazla yazılı içerik üretiyoruz. Örnek olarak bir arkadaşımıza attığımız mesaj bile yazılı içerik kapsamında değerlendiriliyor. Bu sebeple yazılı içerik oluşturmanın sınırı yok!
Yazılı içerik oluşturmanın ne kadar sınırı olmasada bir yazılı içerik oluştururken dikkat edilmesi gereken unsurlar vardır. Bunlardan birincisi “ne anlatmak istiyorum, vereceğim mesaj ne, bunu neden ve nasıl aktarmak istiyorum?” diyerek kendimize sormamız gerkendir. İkincisi araştırma ve bolca okuma yapmak. Çünkü farklı bakış açıları insanlara durumu farklı yönden de algılayabilme ve üzerine düşenebilme fırsatı sağlar, yazarken bu geniş anlayışa sahip olmak yazınızın birden fazla kişiye değer katmasına yardımcı olabilir. Son olarak: net olmak. Yazılı içeriğin net olması okuyucunun içeriği anlamasını kolaylaştırır. Belirsizlik ve karmaşıklık olmaksızın, mesajın doğru bir şekilde iletilmesine yardımcı olur.
Sözlü içerik bilgilerin, deneyimlerin ve düşüncelerin koruyuculuğunu sağlamakta yeterli değildir. Bir çocuk oyununda bir cümlenin üç dakika sonra geldiği hale şaşırıp kalmamak elde değilken binlerce yıl önce söylenen sözel bir mesajın doğruluğunu tespit etmek imkansızdır. Biz insanlar anlaşılmak istiyoruz ve bunun için dil yolunu kullanıyoruz. Dilin becerilerinden biri olan yazı bizi anlaşılmamaktan, söylemlerimizi tekrar tekrar düşünme ve dile getirme yolundan kurtarıyor. Yazılı içerik düşüncelerimizi dünyada bir iz bırakmamıza ve bu izi gelecek nesillere aktarmamıza olanak sağlıyor.
Ben de bu yazıyı yazarak geleceğe bir iz bırakıyorum. Peki siz gelecekte benim izlerimi bulabilecek misiniz?
Şahin Şener